Çocukluk Gezegeni
Hep ne yapsam daha iyi olur gibi bir motivasyonla yaşamanın müthiş tarafları var. Ateşliyor, ilerletiyor, esnetiyor.
Bunun diğer ucu basiretsizlik ve ben sanıyordum ki ipi azıcık gevşetirsem, hani kendimden biraz memnun olursam, kapatıp gideceğim. Hayatım vasat bir romana dönüşecek.
Ama o iş öyle değilmiş
Şeyler illa daha iyi bir şeylere dönüşmesede de olurmuş. Hali hazırda neyin iyi hissettirdiğine bakmak ne çok şey anlatırmış kendimle ilgili.
Geçen hafta çok acayip bir şey oldu, hem terapistim hem katıldığım atölyedeki hocam bambaşka bağlam içinde aynı cümleyi söyledi. “Dünyaya bir kez bakarız, çocuklukta. Geri kalanı hatıradır.”
Dünyaya ve belki kendimize de mi acaba? Belki ikisinin aynı şey olduğu tek zaman o zamandı.
Çocukluk gezegeni olarak dünya.
Bunların müzede bir gün albümüyle ne ilgisi var?
Beni gerçekten saf bir kelimeyle dolduran şeyler üzerine düşündüm.
Tam da onlardan birini yaparken.
Kulaklık takıp güvende hissettiğim boş sokaklarda yürümek.
Cevap vermek için değil anlamak için dinlediğim sohbetlere dalmak.
Bir sanat eserinin özünü sezmek.
Yazar Hisham Matar’ın yıllar içinde geliştirdiği bir huyu varmış.
Müzede kendisini çeken bir esere gidip sadece onun önünde duruyormuş. Bazen haftalarca bazen aylarca gidip tek bir eseri inceliyormuş. Bununla ilgili şöyle diyor, birisine dikkat verdiğinizde size kendini aşarak cevap verir, daha fazla şey söyler, daha farklı şekillerde söyler. Eserler bana her zaman bu dikkatimin karşılığını verir. Onun gibi işte. Ben de kendime versem dikkatimi.
Hatıralar kim bilir neler söyler.
Kim olduğuma dair.
Ve belki de dünyaya gerçekten baktığımda ne gördüğüme 🖼️
Yorumlar
Yorum Gönder