Pencere
Pencere
Üç yataklı bir hastane odası, ölümüne sayılı günler kalan hastaların kaldığı oda düzeni de oldukça basit; bir pencere, üç yatak, her yatağın başında hastaların ilaçlarını koyabilmeleri için birer komodin, üç hasta için 2 kapaklı bir dolap...Yatma düzeni de belirli bir standartta, hastalar öldükçe bir yatak sağa kaydırılarak yatırılıyor. İlk gelen hasta kapının ilk girişinde ki yatağa, ölüme en yakın hasta cam kenarına, ortada ölüm sırası bekleyen bir diğer hasta. Genelde sessiz, soğuk ve kesik kesik nefes alışverişlerin hissedildiği bir oda.
Cam kenarındaki hastanın öğle saatlerine doğru nefes alışı sessizleşti, doktorlar fark ettiğinde ise bedeni artık soğumaya başlamıştı bile... Böylelikle cam kenarındaki hastanın yerine orta yataktaki hasta alınıyor, kapıya yakın yere ise yeni bir hasta geliyor. Gün bitip yeni bir gün doğarken, cam kenarında ki hasta neşeyle sesleniyor,
- Uyanın, uyanın!
Çocuklar okula gitmeye başladılar, hava çok güzel, bu pencerenin manzarası cıvıl cıvıl çocuklarla dolu, köşede ki simitçi, zil çalmadan çocukların hepsine simit dağıtma telaşında, öğretmen koşuyor bu sabah geç uyanmış olmalı, bir çocuk ağlıyor annesinden ayrılmak istemiyor..
Heyecanla hastalar dinliyorlar ve soruyorlar;
-Okulları nasıl? Hava nasıl?
Artık tek bir heyecanları var, pencereden okul okul manzarasını, koşan çocukları, zil çalışları, eve gidişleri dinlemek. Ara sıra cam kenarında ki hasta yorgun düştüğünde, ortada ki hasta hemen ona sesleniyor uyan okuldan çıkacak şimdi çocukları bize anlat hadi;
-o mavi önlüklü, kırmızı ayakkabılı kız yine ağlayacak mı? Arabayla babası onu bekliyor mu yine aynı yerinde?
Cam kenarında ki hasta hemen kendine gelir, heyecanla anlatmaya devam ederdi.
Doktorlar odada bir şeyler olduğunu, aylardır odada ölüm bile olmadığını sevinçle takip ediyorlarmış. Bir gün orta yatakta yatan hastanın içinde bir düşünce belirmiş, cam kenarında ki hastanın çok şanslı ve mutlu olduğunu onun cam kenarına geçmesinin belki de yıllar alacağını uzunca düşünmüş, orta yataktan dışarıdaki havayı bile görmenin imkansız olduğunu, o sadece yattığı yerden çabasızca o mis gibi havayı, tatlı çocukları günün her saati, her istediği zaman görebilmesinin haksızlık olduğunu düşünmüş. Yine bir gün, cam kenarında ki hasta neşeyle okuldaki pilav gününü anlatıyormuş, tüm detayları anlatıyor gibi görünse de kesin anlatmadığı sakladığı bir şeyler olduğunda da emindi artık. Yapılacak şey artık çok basitti, her gece alması gereken ilaçları almasına engel olursa, o zaman her şey sandığından da hızlı olabilirdi. Akşam yemekleri hasta bakıcılar tarafından yedirildi, gece içilmesi gereken ilaçları hastaların ulaşabileceği uzaklıkta ki komodini yerleştirilip lambalar söndürüldü. Saatler ilerliyor orta yataktaki hasta, gözlerini bile kırpmadan ilaç saatinin gelmesi bekliyordu,
işte uyanıyordu, elleri hareketlenmişti suyu bulmuştu bile! ilaca uzanırken oda uzattı elini ve ilaçları bir çırpıda yere itti. Cam kenarındaki hasta uğraştıkça ilaçlara ulaşmak daha da imkansızlaştı, saatler ilerliyor, cam kenarında ki hastanın öksürükleri artıyor, arttıkça nefesi daha da kesikleşiyordu. Sabaha doğru her şey daha da sessiz..
Sabahın ilk ışıklarında gelene doktorlar cam kenarındaki hastanın ölmüş olduğunu anlayıp, ölüyü odadan çıkarttılar. Orta yatakta ki hasta tüm olan biteni gözleriyle takip ediyor, içi içine sığmıyordu, saatte bakıyor ve düşünüyordu hemşireler, hasta bakıcılar ne kadarda yavaşlardı, acele etmeliydiler çocuklar okula gelmeye başlamış olmalıydı onu bir an önce cam kenarına taşımalıydılar...
Nihayet yeni yatağı için çarşaflar değiştirildi, hasta bakıcılar her bir yanından tutup onu cam kenarına doğru kaldırmaya başladılar, aklında tek bir düşünce vardı,
hava nasıldı? Dün gökkuşağı var demişti, cam kenarındaki hasta bugün daha da güzel olmalıydı temiz çarşaflı cam kenarında ki yatağındaydı artık başını sevinçle sağ tarafa çevirdi,
bir duvar ve önünde pencere görünümü vermesi için konulmuş; uzunca kalın ve siyah renk demir çubuklar...
Yorumlar
Yorum Gönder